Mustafa Özgür Sancar yazdı…
(adsbygoogle = window.adsbygoogle || []).push({}); Ahmet Minguzzi cinayeti, mahkemenin seyri ve gelinen aşama itibarıyla, bir âdi cinayet olmanın çok ötesinde, sosyopolitik bir meseleye dönüştü. Katillerin yaşı ne olursa olsun, vahşice ve canavarca duygularla işlenmiş bir cinayet. Olayın yaşandığı 24 Ocak 2025 tarihinden bu yana etnik bölücü Demli milletvekillerinin açıklamaları, faillerin menşei hakkında yeterince fikir sahibi olmamızı sağlıyor. ”Mağdur çocukların durumu kapsamlı biçimde” araştırılmalı türünden kaçamak ve sinsice açıklamaların ardından, ”çocukları suça sürükleyen nedenler araştırılmalıdır” diyorlar. Bu mutat söylemin onlar açısından bir tek anlamı var: katillerin hak ettikleri cezayı almalarını istemiyorlar. Çünkü bu katil mahlukâtlar ”kendi yörelerinden”, hatta etnik mafyatik örgütlenmelerin sokaklara hâkim olmak için yetiştirdikleri tiplerden… Böyle olduğu için Ahmet’in annesi Yasemin Minguzzi, Meclis’te bütün partileri ziyaret ederken, Dem’e gitmedi.
ETNİK BÖLÜCÜ UNSUR, AŞIRI MİLLİYETÇİ KARŞI DALGA
Bu ülkede etnik milliyetçi kamplaşmaya neden olan bir oluşum varsa, o Dem’den başkası değildir. Böylesine insanî bir konuda bile yan yollara saparak, katillere âdeta etnik temelli bir pozitif ayrımcılık talep eden bu ”parti”, karşıt aşırı milliyetçi dalganın yükselme olasılığını arttıran bir numaralı müsebbiptir. Türkiye için hem sosyolojik hem siyasal bölücü bir unsurdur. Bunlar insan hakları, temel hak ve özgürlükler gibi evrensel söylemlerin arkasına sığınarak, solcu ya da demokratlara mavi boncuk dağıtır, puan toplamaya çalışırlar; ancak her adımda etnik milliyetçi pratiklerini açık etmekten kurtulamazlar. Ne oldu Dem’i küstürmek istemeyen ”CHPliler” (?). Dem şimdi Erdoğan’ın karşısında el pençe divan duruyor. Meclis’in açılışında hayran gözlerle ellerini karınlarında birleştirerek Erdoğan’ı dinliyorlar. ”Yeni Açılım”a karşı çıkan gazeteci ya da medya organlarını susturması için AKP’ye çağrıda bulunuyorlar. ”Güç sizde susturun bunları” diyerek yırtınıyorlar. İşte bunların demokrasi anlayışı bu kadar; ülkeyi bölen, ayrı devlet hedeflerinden menkul. Siyasal İslamcılar, demokrasiyi hedefe varmak için bir tramvay olarak tanımlıyor, Dem de bölmek için bir araç olarak görüyor. Bugüne kadar ülkede açlık, yoksullaşma sorunu hakkında ses çıkardıklarını gördünüz mü? Ya da işçi-çalışan hakları, mücadelesi… Göremezsiniz çünkü bunların amacı, Pkk’ya kuyrukçuluk yapmayı solculuk sanan ahmakların düşündüğü gibi hak hukuk değil; bölmek, ABD mandacılığı, İsrail yandaşlığıdır. PKKlı terörist Cemil Bayık bu gerçeği bir kez daha itiraf etti. Cumhuriyet’in 102. yıl dönümünde “Osmanlının ümmet anlayışı Kürtlerle Türkler arasında birliği sağlamıştı, bu birliktelik 1923’te dağıldı” dedi. Su götürmez bir gerçek var: İslamcılar ve milliyetçiliği İslamcılık ile karıştıranlar ile etnik bölücüler, Ümmet gemisinde bir aradalar ve hedeflerinde laik, ulusal Cumhuriyet var.
DEVLET DEMEK HÜKÛMET DEMEK DEĞİDİR. DEVLET TÜM ULUSUNDUR
Yasemin Akıncılar Minguzzi mahkemelere baskı yaparak katilleri kurtarmaya çalışanlar ile kendisini, davadan vazgeçmesi konusunda tehdit edenlerin aynı merkezden hareket ettiğini biliyor. Bunlara koltuk çıkan Dem’i tam da bu nedenle ziyaret etmedi. Son derece haklı ve doğru bir tepki… Sedat Peker’in avukatının Minguzzi’nin vekilliğini yapıyor olması ya da varlığının mağdurlar üzerindeki tehditleri ortadan kaldırmış olması, Demlileri bir hayli rahatsız etmiş. Açıklamalarından net biçimde anlaşılıyor; ancak Peker’in avukatı Erkan Barkın son derece sarih ifadelerle hukuk içerisinde kalacaklarını söyleyerek ortaya çıkabilecek bütün istifhamları ortadan kaldırdı. Etnik bölücüler tehdit, müdahale, zor kullanma gibi ilkel yöntemleri benimsedikleri için, aynısını kendilerine ya da olayın faillerine yönelik kullanabileceğini düşünerek telaşlandılar. Peker’e ateş püskürüyor olmalarının nedeni tam olarak bu… Bugün ülkemizde hukukun felce uğratıldığını, bir özel mülkiyet nesnesi olarak kullanıldığını düşünenlerdenim. Savcılık sulh ceza hâkimliği örgütsel birlikteliği adli yöntemi by-pass edilmemeli; siyasal iktidarların aparatı olmamalı. Hükûmet demek devlet yetkisini yasa ve kanun çerçevesinde kullanmak demektir. Devlet ayrı, hükûmet ayrıdır. Hükûmetler devletin sahibi değildir, siyasal iktidar yolu ile devlet erkeni kullanan siyasal oluşumlardır. Devlet tüm ulusa aittir.
MEŞRU MÜDÂFAA, HUKUK YOLU, İHKAK-I HAK, DEVLET: SİLAHLI TEKEL OLMA GÜCÜ
İddianamesiz aylarca içeride yatırılanlar, çete ve sokak mafyasının zulmüne uğrayanlar, hakkını kendi hukukunu sağlama ya da artık mahkemelerde değil, Batı’da, başka yerlerde ya da güçlü olduğunu düşündükleri kişiler nezdinde arama eğilimindeler. Anayasal hukuk devleti açısında gelinebilecek en kötü nokta… İhkak-ı Hak (Kendi hukukunu sağlama) Anayasal bir devletin kabul edebileceği bir yol değildir. Birisi sizin malınıza mülkünüze ya da vücut bütünlüğüne zarar vermişse, siz hakkınızı aramak adına zarar vereni öldürerek, ona misilleme yaparak karşılık veremezsiniz. Elbette kendinizi savunmak, meşru müdâfaa hakkı vardır, modern hukukta yer alır ve ölçülülük ilkesine uyduğu sürece suç sayılmaz; ama bunun dışındaki karşı eylemler suçtur ve hukuku, devleti inkâr etmek, yok saymak anlamına gelir. Devlet silahlı tekel olma gücüdür. Devlet, kendisi dışında bir silahlı güce izin veremez, bir başka grup ya da kişinin hukuk yaratmasını kabul etmez. Aksi taktirde ortada devlet kalmaz. Yurttaş hakkını devletin mahkemesinde aramak yerine, kendi sağlamaya çalışırsa, devleti karşısına alır. Bu durumda anarşi ortaya çıkar, gücü elinde bulunduran, güçsüzü yok eder, bir toplumsal düzenden bahsedilemez. Bu nedenle ne kadar bozulmuş olursa olsun hukuk yolundan ayrılmamalıyız. Bir yurttaş olarak görevimiz hukukun doğru ve hızlı işlemesi için bütün yasal yolları kullanmaktır.
YARGIÇ VE YURTTAŞININ HUKUKSUZLUĞA DİRENME HAKKI
Yargısal haksızlığa karşı da direnme hakkı vardır. ”’Şâyet suçun belirlenmesi ve cezalandırılması konusunda mahkemeler yasa yerine hükümetin emirlerine uyuyorsa orada gerçek bir hukuktan bahsedilemez. Yargıçların bu haksız yasalara ve yürütmenin baskılarına karşı direnme hakları ve ödevleri vardır. Yargıçlar bu haklarını kullanmazlar, görevlerini kavrayamazlarsa ve koşulsuz boyun eğmeyi meslek görevi sayarlarsa yurttaşlar onların yerine geçerler.” – Gustav Radbruch Hukuk yolundan ayrıldığımız zaman, etnik bölücülerin istediği noktaya sürükleniriz. Onlar anarşi, etnik milliyetçi çatışma ve bunun doğal sonucu olarak Cumhuriyet’i yıkmak, Türkiye’yi bölmek istiyorlar. Türk, Kürt, Rum, Ermeni diğer etnik kökenler fark etmez… vatandaş olarak hukuk güvenliğimiz ve özgürlüğümüz Cumhuriyet’i korumaktan geçiyor. Ulusal devletimiz hangi etnik kökene sahip olursak olalım bizi ortak bir üst kimlikte birleştiriyor. Dem’i yönetenleri kastetmiyorum, ama eminim kendini bu partiye oy vermek zorunda hisseden Kürt yurttaşlarımız da Cumhuriyet fikrinin yanındalar, ulusal devletin çatısı altında olmak istiyorlar. Çünkü ulusalcılık birleştirir, etnikçilik parçalar. 1 Kasım 1922’de Saltanat kaldırıldı ve her etnik kökenden Türk halkına, hak ettiği değeri veren Atatürk ve kurucu önderler tarafından Cumhuriyet, millî hakimiyet armağan edildi. Bugün yakıcı olan, istisnasız, bütün sorunlarımızı çözmek için ulus olarak bu armağana sıkı sıkıya sarılmalıyız.