Devletin gölgesinde çekilme tiyatrosu! ‘Ayakkabı numarasını bilen’ güvenlik aklının çöküşü

Sefa Yürükel yazdı…

(adsbygoogle = window.adsbygoogle || []).push({});

Türkiye’nin modern güvenlik anlatısında uzun yıllardır tekrarlanan bir iddia vardır:

“Biz onların (PKK kaların) ayakkabı numarasına kadar biliyoruz.”

Bu ifade, devleti her şeyi bilen bir kudret olarak gösterme çabasıdır. Ancak bugün aynı aktörler, örgütün hareketlerini “liderin emriyle” öğrenmek zorunda olduklarını açıklıyor.
Soru açıktır: Eskiden her detayı bildiğini iddia eden güvenlik aygıtı, şimdi mağaraların ve sığınakların yerini örgütten öğreniyorsa, gücün ve bilginin sahici olduğu ne kadar inandırıcıdır?

(adsbygoogle = window.adsbygoogle || []).push({});

BİLGİ VE GÖSTERİ: GÜVENLİK SÖYLEMİNİN TİYATROLAŞTIRILMASI

Devlet artık bilgiyi sadece toplamakla kalmaz; onu seyirlik bir objeye dönüştürür. 2013’te başlayan çözüm sürecinde, TSK ve MİT’in operasyon açıklamaları sık sık “her adımı kontrol altındayız” mesajıyla servis edildi. Ancak sahadaki gelişmeler çoğunlukla medyanın erişemediği alanlarda gerçekleşti. Bu durum, bilgiyle değil, algıyla yönetilen bir güvenlik pratiğini ortaya koydu.

Operasyonların duyuruluşu, lider mesajlarının zamanlaması, medyada servis edilen haberler, artık güvenlik pratiği değil, politik tiyatro haline geldi. Örneğin terör örgütü PKK’nın lideri Öcalan’ın 2013 mektupları sonrası terör örgütü PKK’nın çekilme haberleri basına dramatik bir biçimde sunuldu; bu, operasyonun kendisinden çok, halkın algısını yönlendirmeye odaklıydı.

Türkiye’de yıllardır tekrarlanan replikler şunlardır: “Devlet güçlüdür”, “kontrol bizdedir”, “her şey plan dahilindedir.” Oysa sahne arkasında çelişki büyüyor. MİT’in veya TSK’nin bildirdiği yerler ile sahada PKK’nın hareketleri çoğu zaman örtüşmüyor. Bu, bilgiye değil, algıya dayalı bir egemenlik pratiği ortaya koyuyor.

Güç, sahadaki hakimiyetle değil, bilginin halk ve medya önünde nasıl sunulduğu ile ölçülür. Devletin her şeyi bildiğini iddia ettiği noktada, gerçek, sahne gerisinde başka bir oyuna dönüşüyor. 2015-2016 döneminde, PKK’nın şehir yapılanmalarıyla ilgili alınan bilgiler medyaya sınırlı yansırken, kamuoyuna operasyonların başarısı dramatize edilerek sunuldu.

AYAKKABI NUMARASINDAN MAĞARAYA: BİLGİ İDDİASININ ÇÖKÜŞÜ

Eskiden “ayakkabı numarasına kadar biliyorduk” diyen güvenlik aygıtı, bugün örgütün Türkiye’den kendi kararıyla çekildiğini açıklıyor. 2025’teki çekilme açıklamaları, bu farkı somut biçimde ortaya koyuyor. Mağara ve sığınakların yerini örgüt tarafından belirlenmiş rota üzerinden öğrenmek zorunda kalmak, yılların “her şeyi bilen güvenlik” miti ile çelişiyor.

Bu durum, sistemin çelişkisini gözler önüne seriyor: Bilgi artık kontrol değil, politik mesaj üretme aracına dönüşmüş durumda. Örneğin Hakkâri ve Şırnak bölgesinde PKK’nın silahsızlanma süreci açıklamaları, devletin kendi operasyonel kontrolünden ziyade örgütün açıklamalarına dayandırıldı.

Devlet, sahadaki üstünlüğünü sergilemek yerine, kamuoyuna göre hareket ediyor. “Çekilme başladı” açıklaması, sadece bir haber değil, politik mesaj niteliğinde. Halk, olayın gerçek boyutundan habersiz bırakılarak, devletin hâlâ kontrol sahibi olduğu yanılsamasına yönlendiriliyor.

Sahadaki olaylar, medyaya servis edilen anlatıyla örtüşmüyor. Örneğin 2025 çekilme sürecinde bazı bölgelerde PKK unsurları hala aktifken basına sadece çekilme görüntüleri verildi. Güç, artık bilgiyi toplamakta değil, bilgiyi ne zaman ve nasıl açıklayacağını seçmekte saklı.

TESLİMİYET VE EŞLİK ETME: KONTROLÜN YANILSAMASI

Kamuoyunun sorduğu basit sorular vardır: Neden teslim olmuyorlar? Neden devlet sadece eşlik ediyor? 2025 sürecinde MİT’in bazı unsurlara eşlik ettiği haberleri, sahadaki operasyonel kontrolün artık sınırlı olduğunu gösteriyor.

Teslim almak güç gösterisidir; eşlik etmek ise diplomatik estetiktir. Dağdan inen PKK gruplarına eskortluk, sahadaki operasyon gücünün değil, politik hesaplamaların göstergesidir. Aynı zamanda bu yöntem, uluslararası aktörlerin gözünde “kontrollü çözülme” imajı yaratır.

Devletin sahici otoritesi, gösteri ile yer değiştiriyor. Örneğin 2013-2015 arası süreçte Şemdinli ve Lice gibi bölgelerde operasyon planları, halkın gözünden gizlenirken medyada sadece “kontrol sağlandı” mesajı yayımlandı. Bu, güvenlik değil, algı yönetimi pratiğidir.

Güvenlik artık bir algı işidir: Operasyon haberleri halkı korkutur, çekilme haberleri sahte güvenlik hissi yaratır. Devlet, sahadaki üstünlüğünü değil, medyada ve kamuda kendi kontrol imajını yönetmektedir.

OYUN KAVRAMININ SİYASALLAŞMASI

Türkiye siyasetinde artık “oyun var” demek zorunlu bir tespittir. Her açıklama, operasyon ve lider mesajı, sahnelenmiş bir dramaturji ürünüdür. Örneğin 2015-2016 şehir yapılanmaları ve Medya üzerinden verilen operasyon raporları, sahadaki gerçekliği yansıtmayacak biçimde dramatize edildi.

Çekilme ve silahsızlanma haberleri, sahadaki gerçekliği yansıtmak yerine, politik kontrol aracıdır. Terör örgütü PKK’nın “planlı çekilmesi” ve devletin “eşlik” açıklamaları, algının örgütlendiği bir sahnedir.

Bu sahnede aktörler değişir ama sahne aynı kalır: Masa, harita, mikrofon ve devlet adına konuştuğunu sanan temsilciler. Bu, sahici otoritenin değil, temsil edilen imajın sahnesidir.

Soru açıktır: Bu temsil gerçek mi, yoksa güç gösterisinin bir parçası mı? 2025 sürecinde medya üzerinden yapılan açıklamalar, sahadaki gerçeklik ile örtüşmeyen performatif bir politik gösteriye işaret ediyor.

ALGI YÖNETİMİ OLARAK GÜVENLİK POLİTİKASI

Güvenlik artık fiziksel değil, psikolojik bir egemenlik aracıdır. 2013-2025 süreçlerinde TSK ve MİT’in operasyon açıklamaları, halkı doğrudan bilgilendirmekten çok, algı yaratma amaçlı oldu. Örneğin, Lice ve Cizre’de operasyonlar sırasında yapılan basın açıklamalarında, sahadaki gerçek hareketlilik değil, “kontrol sağlandı” mesajı öne çıkarıldı.

Devlet tehdidi yok etmekten çok, tehdit anlatısını yönetmekle ilgilenir. Çekilme ve silahsızlanma haberleri, halkı güvenlik ve barış arasındaki yanılsamada tutmaya hizmet eder. Örneğin PKK’nın dağlardan çekilme sürecinde basına servis edilen görüntüler, örgütün tam sahadaki hareketlerini yansıtmayacak biçimde seçildi.

Bir gün “son kale düşmedi” denir, ertesi gün “barış kapısı aralandı” haberi çıkarılır. Bu dalgalanma, sadece operasyon bilgisi değil, duygu yönetimi ve toplumsal algı stratejisidir. Medya ve devlet açıklamaları bu şekilde birleşerek halkın güvenlik algısını şekillendirir.

Halk, gerçeği değil, politik hikâyeyi izler. Örneğin 2025 çekilme sürecinde bazı illerde hâlâ örgüt unsurları aktifken medyaya yalnızca “tam çekilme sağlandı” mesajı verildi. Bu durum, güvenlik söyleminin sahici değil, performatif bir kontrol aracına dönüştüğünü gösteriyor.

ANAYASA, KİMLİK VE KORKU EKONOMİSİ

Türkiye’de anayasa ve kimlik tartışmaları, güvenlik söylemiyle iç içe yürütülüyor. PKK’nın “çekilme süreciyle” eş zamanlı olarak medyada “federasyon” ve “kimlik değişikliği” iddiaları dolaşıma girdi. Bu tartışmalar, halkın güvenlik algısını doğrudan etkiliyor; korku, siyasi bir araç haline geliyor.

Kamuoyunda her “barış” mesajının ardından operasyon haberlerinin gelmesi, bir düzenin bilinçli şekilde kontrol edildiğini gösteriyor. Örneğin 2013-2016 arasında Kürt illerinde operasyon ve çekilme haberleri, halk üzerinde sürekli belirsizlik ve tedirginlik yarattı. Bu, korkunun bir ekonomi olarak kullanılmasıdır.

Güvenlik söylemi, korkuyu besleyerek toplumsal kontrol üretir. Devletin açıklamaları, sahadaki gerçekliği yansıtmak yerine, toplumun algısını yönetmeye odaklanır. Örnek olarak, PKK’nın Şemdinli ve Yüksekova’daki küçük gruplarının aktif olduğu hâlde basına sadece “tam kontrol sağlandı” mesajı verilmesi gösterilebilir.

Bu strateji, güvenlik söyleminin toplumsal manipülasyon boyutunu gözler önüne serer. Halk, tehdit yoksa bile tehdidin var olduğuna inandırılır; güvenlik söylemi, böylece sadece sahadaki operasyonları değil, toplumsal psikolojiyi de yönetir.

HALKIN GÖZÜNDE ÇÖZÜLME

Kamuoyu artık hangi bilginin gerçek olduğunu değil, hangi mesajın kendine uygun olduğunu izler. 2015-2025 süreçlerinde PKK çekilme haberleri ve TSK/MİT açıklamaları arasındaki çelişkiler, halkın algısının manipüle edildiğini gösteriyor.

Devletin sahada değil, ekranda savaştığı bir çağdayız. Örneğin 2025 çekilme sürecinde bazı illerde PKK unsurları hâlâ hareketli iken medyada yalnızca “tam çekilme sağlandı” mesajı verildi. Bu, sahici otorite yerine temsili otoritenin öne çıktığını ortaya koyuyor.

Ekrandaki her cümle, gerçeğin değil, imajın zaferidir. Devletin açıklamaları, halkın güvenliğini değil, devletin kontrol algısını korumayı amaçlar. Örneğin TSK’nın sosyal medya üzerinden paylaştığı operasyon görüntüleri, çoğunlukla sembolik sahnelerden ibarettir; gerçek sahadaki dinamikler gizli tutulur.

Güvenlik söylemi, sahici güven yerine sahte huzur üretir. Bu üretim, halkı yalnızca gözlemci hâline getirir ve gerçek kontrol ile sahne performansı arasındaki farkı fark ettirmez. Bu durum, devletin sahici yetkinliği ile algısal yetkinliği arasındaki uçurumu net biçimde gösterir.

SONUÇ: TİYATRO BİTMEDİ, SADECE IŞIKLAR AZALDI

Bugün yaşananlar bir çözülme değil, bir yeniden sahnelemedir. PKK’nın çekilme süreci ve silahsızlanma gösterileri, sahadaki gerçekliği değil, politik kontrolü gösterir. Örneğin 2025’te medya üzerinden yapılan çekilme açıklamaları, halkın güvenlik algısını şekillendirmek için seçilmiş sahnelerle sınırlıydı.

“Çekilme” gerçekte sahne değişikliğidir; “silahsızlanma” bir replik değişimidir; “barış” ise halkı oyuna inandırma girişimidir. Devletin ayakkabı numarası metaforu artık ironiktir; çünkü sahada bilinen ile ekranda sunulan gerçek, birbirini tutmamaktadır.

Güç, artık şeffaflıkta değil, göstermede ölçülür. Örneğin TSK’nın açıklamalarının çoğu sembolik sahnelerden oluşurken, gerçek operasyonel başarı ve riskler halktan saklanır. Tiyatro bitmez; seyirci alkışladıkça oyun sürer.

Sonuç olarak, güvenlik söylemi ve politik performans arasındaki çelişki, devletin sahici gücünü zayıflatır ve halkın gerçek güvenlik algısını bozar. Sahne arkasında dönenler değişse de, güç gösterisi sürekli devam eder.