E. Tuğgeneral Erdoğan Baykal yazdı…
(adsbygoogle = window.adsbygoogle || []).push({});
3 Mart 2025 tarihinde Veryansın TV de yayımlanan “Askeri Sağlık Sistemi İçin Otobandan Önce Son Çıkış” isimli inceleme yazımda; kısa bir bölgesel güvenlik ve risk analizi yaptıktan sonra “ABD’nin İran ile ilgili düşünce ve planları, ABD’nin Büyük Ortadoğu Planı kapsamındaki Türkiye ile ilgili öngörüleri, bu güvenlik ortamını ülkemiz için daha riskli ve belirsiz hale getirmektedir.” şeklinde bir değerlendirme de bulunmuştum. Bu değerlendirme kapsamında “Suriye Devletinin ortadan kaldırılması nedeniyle Suriye’de yeni kurulmaya çalışılan düzen, belirsizlikler ve risklerin, İsrail ile bozulan ilişkilerin gelecekteki bölgesel güvenliği riske soktuğunu” ifade etmiştim.
Yine aynı değerlendirme kapsamında “Türkiye Cumhuriyeti’nin yakın gelecekte adım adım bölgesel bir topyekûn savaşa sürüklendiği endişesi” taşıdığımı ifade etmiş ve umarım bu endişelerim doğru değildir ve ben yanılırım, temennisinde bulunmuştum.
Maalesef bu değerlendirmeden yaklaşık üç ay sonra Gazze ve Lübnan’da İsrail saldırıları devam ederken, 13 Haziran 2025 tarihinde İsrail ve ABD Uluslararası Hukuku hiçe sayarak İran’a saldırmıştır. Bu saldırı bölgedeki istikrasızlık ve kaosu derinleştirmiş ve Rusya’dan sonra bölgesel denge unsurlarından bir ülkeyi daha oyunun dışına çıkarmıştır.
(adsbygoogle = window.adsbygoogle || []).push({});
Öte yandan Mayıs 2025’te yaşanan Pakistan-Hindistan Çatışması ile geçen hafta yaşanan Pakistan-Afganistan çatışması bölgemizi etkileme olasılığı yüksek olan güncel krizlerdir.
Özellikle İsrail kaynaklı bölgemizde yaşanan gelişmeler ve ABD’nin bölgeye yönelik politikalarına bakıldığında, maalesef bölgemizdeki problemlere uluslararası diplomasi ve hukuk ilkeleri kapsamında adil bir çözüm bulanabileceğinin zor olduğu gözlenmektedir.
Bölgemizde başta Suriye ve Gazze olmak üzere her gün yeni bir gündem ve yeni bir krizle uyanıyoruz. Maalesef bu krizlerin diplomasi, hukuk ve evrensel etik ilkeleri kapsamında çözülebileceği inancım iyice zayıflamıştır. “Bu bölgesel gelişmelerin yakın gelecekte bölgesel bir topyekûn harbe yol açabileceği ve Türkiye’nin de bu savaşın cephe ülkesi olmak zorunda kalabileceği endişesini taşıyorum.” Bir kez daha umarım ben yanılırım temennisinde bulunuyorum.
“Askeri Sağlık Sistemi İçin Otobandan Önce Son Çıkış” isimli inceleme yazımda; 15 Temmuz 2016 tarihinde FETÖ/PYD tarafından yapılan darbe girişimi sonrasında Askeri Sağlık Sisteminin kaldırılması ve askeri hastanelerin kapatılmasının bir hata olduğunu ve bu hususun kamuoyunda birçok kez gündeme getirildiğini ve bu hatadan dönülmesi gerektiği bir analiz ile ifade etmiştim.
Bu bağlamda MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 14 Ekim 2025 tarihinde “Askeri Hastanelerin kapatılmasının bir hata olduğunu kabul ederek yeniden açılması konusunu gündeme getirmesi” kamuoyunda önemli bir etki, memnuniyet, beklenti ve umut yaratmıştır. Bu umut, etki ve beklentinin nedeni, MHP’nin Cumhur İttifakın da yer alması ve alınacak siyasi kararın bir parçası olmasından kaynaklanmaktadır.
Askeri Sağlık Sistemi kadar gündemde yer bulmasa da Askeri Mahkemelerin yeniden açılmasının da TSK için çok önemli bir ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
Bilindiği üzere Türk Silahlı Kuvvetleri dünyanın en güçlü ordulardan biri olarak kabul edilmektedir. Bunun en önemli nedeni ise TSK’nın disiplinli bir ordu olmasıdır. Disiplinin temeli ise adil ve süratle işleyen bir adalet mekanizmasıdır. Adaletin olmadığı ya da geç tesis edildiği bir yerde disiplin olamaz.
İşin özü disiplin TSK’nın başarısı ve kahramanlığının temel anahtarıdır. TSK’nin fevkalade ve olağanüstü koşullarda görev yaptığı dikkate alınırsa, konunun TSK için önemi daha iyi anlaşılabilir.
15 Temmuz 2016 tarihinde FETÖ/PDY tarafından yapılan darbe girişimi sonrasında 25 Ağustos 2017’de yayımlanan ve 01 Şubat 2018 ‘de TBMM kanunlaşan 694 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 203. Maddesiyle; Askeri Hâkimler Kanunu, Askeri Yargıtay Kanunu, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır. Bu yasal düzenleme ile birinci derece ve ikinci derece askeri yargı tamamen kaldırılarak yerine sivil mahkemeler (Asliye Hukuk ve Ağır Ceza Mahkemeleri) yetkili kılınmıştır.
O tarihten itibaren bugüne askeri mahkemelerin kaldırılmasının bir hata olduğu kamuoyunda zaman zaman gündeme getirilmiş, bu hatadan dönülmesi gerektiği ifade edilmiştir. Bölgemizdeki belirsizlik ve istikrarsızlıkların devam ettiği bu süreçte, unutulmaya yüz tutan bu konunun bir kez daha gündeme getirilmesinin ve gündemde tutulmasının bir görev ve sorumluluk olduğu inancını taşıyorum.
Askeri Yargının Kurulması ve Gelişimi:
Osmanlı askeri yargı organları, mahkeme niteliğinde ilk kez, 1837 tarihli “Kanunname-i Ceza-i Askeriye” ile düzenlenmiştir.[1] Bu kanun temyiz yolunu öngörmediğinden ayrı bir denetim mahkemesine de ihtiyaç duyulmamıştı.
İkinci Meşrutiyet’in ilanı ile başlatılan yeni hukuki düzenlemeler çerçevesinde, askeri yargı alanında da yeni düzenleme yapılması zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Bunun sonucu olarak divanı harplerden verilen kararları incelemek üzere, 6 Nisan 1914 tarihinde 233 sayılı geçici kanunla, “Divan-ı Temyiz-i Askerî” adıyla bir temyiz mahkemesi kurulmuştur.[2]
Ancak askeri yargının çağdaş anlayışa uygun olarak yeniden teşkili, Cumhuriyetin ilanından sonra 22 Mayıs 1930 tarihinde kabul edilen 1631 sayılı “Askeri Muhakeme Usulü Kanunu” ile olmuştur. Bu Kanunla divanı harpler kaldırılarak askeri mahkemeler kurulmuştur. Askerî Mahkemeler önceki dönemin devamı olarak Cumhuriyet tarihiyle yaşıt olmakla beraber, Askerî Yargı ilk olarak 1961 Anayasasının 138’inci maddesinde düzenlenerek Anayasal bir kurum niteliğini kazanmıştır.[3]
Disiplin Mahkemeleri, Askerî Mahkemeler ve Askerî Yargıtay’dan oluşan bu yapıya 1972 yılında Askeri Yüksek İdare Mahkemesi eklenmiştir. Bu düzenleme 1982 Anayasasında da aynen muhafaza edilmiştir.
Disiplin Mahkemelerinin Kaldırılması:
TSK’de etkin bir disiplin sisteminin tesisi, muhafazası ve idamesine ilişkin usul ve esasları belirleyen ve 16 Şubat 2013 tarihinde yürürlüğe giren “6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu” önemli değişikler getirmiştir. Bu kapsamda; 477 sayılı Kanun yerine 6413 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesiyle, Disiplin Mahkemeleri savaş zamanında kurulmak üzere kapatılmıştır.
TBMM Genel Kurulu’nda Ocak 2017 de kabul edilen Anayasa Değişiklik Kanunu uyarınca, “Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.” şeklindeki 142’nci maddesine “Disiplin Mahkemeleri dışında askeri mahkemeler kurulamaz. Ancak savaş halinde asker kişilerin görevleri ile ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevli askeri mahkemeler kurulabilir.” ibaresi ikinci fıkra olarak eklenerek madde kabul edilmiştir.
15 Temmuz 2016 tarihinde FETÖ/PYD Tarafından Yapılan Darbe Girişimi Sonrası Yapılan Düzenlemeler:
15 Temmuz 2016 tarihinde FETÖ/PDY tarafından yapılan darbe girişimi sonrasında 25 Ağustos 2017’de yayımlanan ve 01 Şubat 2018 ‘de TBMM kanunlaşan 694 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 203. Maddesiyle; Askeri Hâkimler Kanunu, Askeri Yargıtay Kanunu, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır. Bu yasal düzenleme ile birinci derece ve ikinci derece askeri yargı tamamen kaldırılarak, askeri suçlar ile ilgili olarak Asliye Hukuk ve Ağır Ceza Mahkemeleri yetkili kılınmıştır. Bu kapsamda, 03.06.2017 gün ve 30085 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Hâkimler ve Savcılar Kurulu 1. Dairesi’nin 31.05.2017 gün ve 831 sayılı kararı ile, Anayasa değişikliği ile kaldırılan Askeri Mahkemelerin dosyaları, karar tarihi itibariyle, yetkili sivil ağır ceza mahkemesi ve asliye ceza mahkemelerine havale edilmiştir.
Gelinen nokta itibarıyla barış durumunda Askeri Yargı sistemi tamamen ortadan kaldırılmıştır. Mevzuat ancak savaş durumunda kurulmak üzere disiplin mahkemeleri kurulmasına imkân sağlamaktadır.
Ancak Silahlı Kuvvetlerin gerek terörle mücadele gerekse Suriye meselesi nedeniyle yurt içinde ve yurt dışında savaşan bir ordu olması ve bu problemlerin kısa vadede çözümlenmesinin kolay olmadığı göz önüne alındığında, disiplinin tesisi ve idamesi ile askeri hizmetlerin kritikliğinin özel bir öneme haiz olduğu değerlendirilmektedir.
Nitekim 2017 tarihinden bugüne kadar yapılan uygulamalar sonucunda elde edilen tecrübelere göre, askeri mahkemelerin kaldırılması nedeniyle askeri suç dosyalarının sivil mahkemelere gönderilmesi, zaten oldukça yoğun olan sivil yargının iş yükünü daha da artırdığı ve askeri konularla ilgili ihtisası olmayan hâkim ve savcıların işini daha da zorlaştırdığı düşünülmektedir.
Adaletin tecellisinin gecikmesi, özellikle terörle mücadele ve sınır ötesi operasyonlar icra eden TSK’da disiplinin tesisi ve idamesi konusunda büyük problemlere neden olabileceği değerlendirilmektedir.
Sivilde askeri ceza davalarına bakacak ihtisas mahkemelerinin kurulmamış olması, davaya konu dosyaların sonuçlandırılamamasına ya da geç sonuçlandırılmasına neden olmakta ve bu problemin yargının mevcut problemlerine ilave olarak gelecekte daha da kronik hale gelebileceği düşünülmektedir.
Ayrıca yüksek mahkemelerde askeri davalara son karar merci olarak bakacak bir birimin kurulmamış ve görevlendirilmemiş olması da bir başka sorun kaynağı teşkil etmektedir.
Askerlik hizmetinin özelliği, askerî disiplinin sağlanmasının önemi, Askerlik hizmetinin devletin varlığına ilişkin olması, askerî hayatın farklılığı nedeniyle ihtisaslaşma gereği dikkate alınarak askeri yargıya ihtiyaç olduğu değerlendirilmektedir.
Kayda değer orduları bulunan çoğu ülkede değişik biçimlerde de olsa askeri yargı bulunmaktadır. ABD, İngiltere, İspanya, Fransa, Kanada, Çin, Rusya, Azerbaycan, Bulgaristan, Ukrayna, Güney Kore vd. ülkelerde askeri yargı sistemi mevcuttur. Bu ülkelerin bazılarında Yüksek Askeri Yargı Organları da bulunmaktadır.
Askerî Yargının Yargı Sistemi İçindeki Yeri ve Gerekliliği:
Askerî Yargının yargı sistemi içindeki yeri ve gerekliliğinin çeşitli yönlerden ele alınması mümkündür. Ancak Anayasaya göre iç hukukun bir parçası olduğu gibi temel hak ve özgürlükler söz konusu olduğunda iç hukuktan üstün sayılan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve bu sözleşmenin uygulayıcısı sayılan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları kapsamında AİHM; bağımsızlık ve tarafsızlık teminatlarına uyulması halinde, Askerî Mahkemelerin varlığını kabul etmektedir.[4]
Askeri yargının varlığı ile ilgili görüşler arasından hukukçular arasında en yaygın olanı ve kabul göreni, Askerî Yargının ilk derece mahkemeleri şeklinde varlığına karşın yüksek mahkeme yönünden adli yargıya tabi olmasını savunan görüştür.[5] Bende bu görüşe katılıyorum. Bu kapsamda yapılacak bir yasal düzenleme ile disiplin mahkemelerinin barıştan itibaren ilk derece askeri ihtisas mahkemeleri olarak yeniden kurularak hizmet vermesinin uygun olacağını kanısındayım.
Yargıtay ve Danıştay’ın varlık nedeni ve temel amacı, aynı ülkede yasal hükümlerin yorumlarında ve kavramların tanımlarında özdeşliği (ayniyeti), tek biçimliliği/tekdüzeliği sağlamaktır.[6] Yargı birliği ve tekliği ilkesi de dikkate alınarak askeri yargının kararlarının temyiz mercii (sivil) Yargıtay ve Danıştay olabilir. Ayrıca bir Askeri Yüksek Yargıya ihtiyaç olmayabilir.
Ancak hukuksal normlar ve dünyadaki yaygın görüş/uygulamalar dikkate alınarak, “Disiplin Mahkemelerinin (birinci derece askere mahkemeler olarak görev yapacak) kurulmasına ve sadece askeri suçlar ve askeri personel ile sınırlı olmak kaydıyla” yetkilendirilmesine ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
Sonuç:
15 Temmuz 2016 tarihinde FETÖ/PDY tarafından yapılan başarısız darbe girişimi sonrasında, acele ile yapılan yasal düzenlemeler bazı yanlış uygulama ve problemleri de beraberinde getirmiştir. Bunlardan birisi de askeri yargı sisteminin tamamen ortadan kaldırılmasıdır. Bu süreçte yaşanan tecrübeler ve uygulamadan doğan sonuçlar, TSK’nın kurumsal geçmişi, hafızası, gelenekleri ve ihtiyaçları dikkate alınarak bu yanlışlardan bir an önce dönülmesini gerektirmektedir.
TSK savaşan bir ordudur. Halen başta terörle mücadele başta olmak üzere, Irak ve Suriye Harekât alanında, muharebe koşullarında görev yapmaktadır. Bu kapsamda zaman zaman sıcak çatışmalar meydana gelmekte ve ülkemizin güvenliği için şehit ve yaralılar verilmektedir. Kanımca bu düşük yoğunluklu savaş sürecinin, bölgede meydana gelen savaş, kriz ve belirsizlikler nedeniyle her an bir topyekûn konvansiyonel harbe dönüşme olasılığı oldukça yüksektir.
Askerlik hizmetinin özelliği, askerî disiplinin sağlanmasının önemi, Askerlik hizmetinin devletin varlığına ilişkin olması, askerî hayatın farklılığı nedeniyle ihtisaslaşma gereği dikkate alınarak birinci derecede askeri yargıya ihtiyaç olduğu değerlendirilmektedir.
Askeri yargı ve askeri mahkemelerin yeniden açılması konusu kamuoyunda unutulmaya yüz tutmaktadır. Konuşulmaması ve gündemde yer almaması bu ihtiyacın ortadan kalktığı ve kanıksandığı anlamına gelmemelidir. Bu konu savaş koşullarında görev yapan Kahraman TSK’nın disiplini ve başarısı için son derece kritiktir. Askeri yargı sisteminin ve Askeri Mahkemelerin yeniden kurulması hususu kamuoyunda tartışılmalı ve gündemde tutulmalıdır.
Askeri yargı bir ihtisası gerektirmektedir. Önemli olan bu fonksiyonu yerine getirecek bir sistemin kurulmasıdır. Bu sistemde görev yapacak hâkim ya da savcılar sivil ya da askeri üniformalı olabilir. Kurulacak bu sistemin bağlı olacağı kurum ya da mekanizmalar (sivil ya da askeri) tartışılabilir. “Ancak sadece askeri şahıslar ve askeri suçlarla sınırlı olmak kaydıyla, bu konuda ihtisaslaşmış birinci derece askeri mahkemelere mutlak ihtiyaç vardır.”
Yargı birliği ve tekliği ilkesi de dikkate alınarak, ikinci derece askeri yargıya, yani ayrıca bir Askeri Yüksek Yargıya ihtiyaç olmayabilir. Bu ihtiyaçlar ihtisaslaşma dikkate alınarak, askeri yargı kararlarının temyiz mercii (sivil) Yargıtay ve Danıştay içerisinde oluşturulabilecek birimler tarafından yerine getirebilir.
[1] Orhan Köprü, “Türkiye’de Askeri Yargının Doğuşu ve gelişimi”, Askeri Adalet Dergisi, Sayı 89, Ocak 1994, s.3-4
[2] Hakim Tuğgeneral (E) Fahrettin Demirağ, “Anayasal Bir Kurum Olarak Askeri Yargı ve Anayasa Önerileri”, TBB Dergisi, Sayı 75, 2008, s.210)
[3] Demirağ, “Anayasal Bir Kurum Olarak Askeri Yargı ve Anayasa Önerileri”, s.211
[4] Demirağ, “Anayasal Bir Kurum Olarak Askeri Yargı ve Anayasa Önerileri”, s.226
[5] Yargıtay Eski Başkanı Sami Selçuk, Askeri yargı nasıl olmalı?, Dünya Bülteni, 08.09.2009
[6] Selçuk, Askeri yargı nasıl olmalı?