Mustafa Özgür Sancar yazdı…
(adsbygoogle = window.adsbygoogle || []).push({});
Gönül, göçebe Piroz’un keman çaldığı bir düğünde tanıştığı Sümbül’e duyduğu aşk ile başlıyor, sonrasında izleyiciyi büyülü bir gerçekliğe götürme iddiası ile devam ediyor.
İMGELEM GÜCÜ, CENNET VE GERÇEK
Büyü, mistifikasyona boğulmuş sahne ya da metinlerden kaynaklanmıyor. Aksine, mistik olana grotesk bir eleştiri getirirken göçebeliğin onbinlerce yıl biriktirdiği imgelem gücüne yaklaşıyor.
Final sahnesinde baba karakteri Mirze ile onun ilk aşkı Dilo’nun mezardan kalkarak cennet benzeri güneşli aydınlığa dans ediyor olmaları, cennet ile gerçeği bir arada kabul eden eski dönem insanın duygusuna yaklaştırıyor izleyiciyi.
(adsbygoogle = window.adsbygoogle || []).push({});
BASİT BİR KÜLTÜR VE KİMLİK TARTIŞMASINI AŞIYOR
Film ile ilgili yapılan etnik ve kültürel çatışma çözümlemeleri, basitce algılayabileceğimiz senaryoyu karmaşık bir metinmiş gibi gösterme gayretkeşliğinden ileri gitmiyor. Kimlik ya da kültür çatışması burada en fazla bir yan ölçü niteliğinde kalıyor; hatta ilk sahnede karşılaştığımız “Tanrı insanları yarattı, baktı çok mutsuzlar, onlara Domlar’ı gönderdi. Konup göçtüler, çalıp söylediler. Bir gönüle düşmek için” mesajı filmin genel ölçütünü değiştirmiyor.
EGEMENLİK İLİŞKİLERİ DELİLİK VE BÜYÜLÜ GERÇEK
Film, Mirze’nin unutamadığı ilk aşkı Dilo’yu bir kukla üzerinden olsa bile hayal ediyor olması ile büyülü bir gerçekliğe adım atarken, Piroz’un delilikten fazlası ile nasibini alan, sanıldığından akıllı olan, Sümbül’e sadece iki kişiye özel bir iletişim dili hâlini alan “na nigi nigi na naaa, hay nık na na” nakaratlanan bir şarkı üzerinden âşık olması gerçekliğin tâ kendisi olarak kucaklıyor izleyeni, Piroz’un “Allaaah temiz değilmiş!” haykırışı ile zireve yapıyor.
Temiz olmayan, Sümbül’ün istemediği kişi ile evlenmek üzere iken bakire olmadığının ortaya çıkması. Piroz’un haykırışı, kadını kadın olmanın tüm varlığı ile baskılayan törenin dışına çıkmış olana gönlünün kayması ile yaşadığı mutuluğun ifadesi… filmin ana bağlamı burada olgunlaşıyor: Piroz gibi ezilenlerin, ancak ve ancak ezen ya da egemen olanın dışladığına erişme şansı var.
Ortaçağ ilişkileri ile sarmalanmış bir aile/âşiretin “namuzsuzluk” yaptığı için ölümünü istediği bir kadın, Piroz için ulaşılabilir oluyor. Burada faklı kültür, anlayış türünden düz mantık ile anlaşılamayacak bir derinlik ortaya çıkıyor. Etnik köken ve milliyetlerden bağımsız olarak, eşitsizliği yaratan, eşitlerin yaşayabileceği -aşk’a- ulaşmayı engelleyen bir ezen ezilen sorunu var. Hindistan’dan çıkan büyük Roman kalabalıklarından Ortadoğu, sonra da küçük Asya’ya gelen grup olan Dom göçerleri de bu tarihsel ezen-ezilen çelikisinden âzade değiller.
EŞİTLER ARASINDAKİ DUYGU: AŞK
Sümbül’ün babası, Piroz’un babası Mirze’nin teatral, ezgi ve şiirsellik ile dolu kız isteme seronomisini düşmanca kabul ederek, eşitsizliğin kaynağını görmemizi sağlıyor.
Oysa şarkı, göç, yol, renk imgeleri ile mutluluğun küçük ân ve yaşamların tezahüründen oluştuğunu simgeleştiren Domlar, katıksız bir âşkı talep ediyorlar. Yani eşitlik istiyorlar, Gönül bu; töre, din, sınıf ne vesile ile olursa olsun tüm eşitsizliklere meydan okuyor. Dahası, Mirze’nin Piroz-Sümbül aşkını yaşatmak için yaptığı gibi, canını ortaya koyuyor.
Gönlü düşmüş Piroz’un Sümbül’e, ona kara deseler de Sümbül onun için kar gibi beyaz. Gönlü gönlüne denk, duyusu duygusunun içinde…
KUSTRICA SİNEMASI, BİR YIN YANG DÖNGÜSÜ
Emir Kusturica, “Ak Kedi Kara Kedi” fimde benzer bir metaforik ortam oluşturmuştu. Karikatürize edilmiş karakter ve mekânlar filmi, bu dünyadan gayrı, büyülü biz uzam ve zamana götürürken, âşk ve irade, gönül ve gönülsüzlük ikileminden hareket ile bir “Yin Yang” döngüsü oluşturmuştu.
Siyah ve beyaz en uçta hayatın doğal döngüsü olarak birbiri ile birleşiyor. Birbiri ile mücadele hâlinde varoluyor.
Kusturica’nun Gönül ile daha çok benzerlik kuracağımız filmi, “Çingeneler Zamanı”.
Piroz’un romani kültürünün işlenişinde, Kusturica sinemasındaki doğal, müzik ile bütünleşen yaşam anlatısı sayesinde, iki film arasında görsel ve ritmik paralellikler kurulabiliyor.
Hayattaki tüm kötülük ve acımasızlıklara karşı, sevgi ve neşe ezilenleri ayakta tutuyor.
Gönlü zengin insan tüm kötülüklere karşın, tek gerçek olan, yaşama sevinç ile bakıyor.
Gönül, mükemmele yakın oyuncu performansı ve yönetmenlik başarısı ile acının içinde bile varolabilen sevince ışık tutuyor.