İmralı’nın gölgesinde Suriye politikası!

Muhsin Türkseven yazdı…

(adsbygoogle = window.adsbygoogle || []).push({});

Türkiye’nin siyasi gündemi, bir kez daha İmralı’dan gelen sinyallerle sarsılıyor. Terörist başı Abdullah Öcalan, yeğeni ve DEM Parti Milletvekili Ömer Öcalan aracılığıyla, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye Suriye konusunda iki net mesaj iletti:

Birincisi, “Suriye meselesi Suriye ile çözülmelidir. Türkiye devleti de Suriye’nin müstakil bir devlet olmasından kaynaklı olarak daha hassas yaklaşmalıdır. Oranın iç işlerine çok müdahil olmamalıdır.”

İkincisi ise, “Eğer bir ilişki geliştirilecekse, orada Kürtlerin yetkilileri, siyasetçileri ve öncüleri vardır. Ahmet Şara’dan ziyade Mazlum Kobani ile görüşülebilir, İlham Ahmed ile görüşülebilir.”

(adsbygoogle = window.adsbygoogle || []).push({});

Bu mesajlar, Öcalan’ın güya Türkiye içindeki “toprak, federasyon veya özerklik” taleplerinden vazgeçtiği bir bağlamda geliyor; ancak Suriye’de YPG/SDG’nin özerkliğini tanıma şartını öne sürerek, PKK’nın Ankara’ya sunduğu “barış/çözüm” paketinin sınır ötesine uzandığını gösteriyor.

Bu gelişme, iktidar cephesinde “Komisyon İmralı’ya gitmeli mi, gitmemeli mi?” tartışmasını daha da alevlendirirken, asıl soru şu: Öcalan’ın bu hamlesi, iç çözüm sürecini Suriye politikalarıyla eşgüdümlü hale getirme girişimi mi?

Uzun süredir iddia ettiğimiz gibi, evet. 2012-2015 arasındaki “Çözüm Süreci”nden beri, Türkiye’nin Suriye macerası adeta bir kısır döngüye hapsedildi. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı gibi operasyonlarla sahada varlık gösterse de, CENTCOM’un (ABD Merkez Komutanlığı) çekinceleriyle sınırlı kaldı.

PKK, YPG ve DEM Parti cephesi ise, “YPG’ye müdahale ederseniz süreci askıya alırız” tehdidiyle Ankara’yı köşeye sıkıştırmaya devam ediyor. Öcalan’ın son mesajı, bu tehdidi resmileştiriyor: Barışın anahtarı, Suriye’de bir “Kürt özerkliği”nin tanınması.

Düşünün: Öcalan, güya Türkiye’de federalizmden vazgeçerek “demokratik özerklik” kisvesi altında kültürel haklar peşinde koşarken, Suriye’de tam tersine “devletleşme” peşinde. Bu çifte standart, tesadüf mü? Hayır, tam tersine, derin bir stratejik uyumun parçası.

Süreç, ABD ve İsrail’in gölgesinde, müstakbel bir “Suriye Kürdistanı”nın temellerini atma çabası olarak okunmalıdır. Washington, SDG’yi IŞİD’e karşı “müttefik” ilan ederek petrol zengini Deyrizor ve Rakka gibi bölgeleri YPG’nin kontrolüne bırakırken, İsrail’in Golan Tepeleri’ndeki işgalini pekiştiren bir tampon bölge yaratıyor.

Türkiye ise, bu oyunda “içeride yumuşama, dışarıda donma” politikasıyla ikna edilmeye çalışılıyor. Hatırlayın, Bahçeli’nin daha önce Öcalan’dan “Suriye PKK’sına çağrı yapmasını” istemesi, şimdi meyvesini veriyor: Öcalan, Mazlum Kobani’yi “görüşme masası”na oturtarak, YPG/SDG’yi meşrulaştırmaya çalışıyor.

Ekonomik ve askeri maliyetler ise cabası. TSK, Suriye’de 10 yılı aşkın süredir “güvenlik kuşağı” kurmaya çalışırken, ABD’nin CENTCOM vetosuyla tam kapasite harekât yapamadı.

Sonuç? PKK’nın Suriye kolu YPG, ülkenin kuzeydoğusunda fiili bir özerklik inşa etti; hatta son dönemde ABD ile “ortak devriyeler”e dönüştü. Şu anda Suriye rejimine entegrasyon ayağına Suriye ordusunun omurgasını oluşturma peşinde. Anlayacağınız PKK/YPG/SDG’ye üniforma giydirilmek üzere!

Kuzeydeki Özerk bölgelerinden vazgeçmeyecekler ama Suriye rejimine de “Truva Atı” gibi monte edilecekler!

Maalesef, siyasi ve bürokratik kapasitemiz içerisinde bu gidişata razı olan, hatta işlerin bu istikametin ilerlemesini isteyen “SiNSi” bir kapasite mevcut!

(Dışişleri’nin “Suriye’nin toprak bütünlüğü” söylemiyle yetinip YPG/SDG’nin fiili özerkliğini görmezden gelmesi, MİT’in İmralı trafiğini “stratejik derinlik” diye pazarlaması, hatta bazı generallerin CENTCOM brifinglerinde “YPG’yi tehdit olarak görmüyoruz” tonuna kayması…)

Tüm bu gelişmeler tesadüf değil. Bir sinsi kapasite, PKK/YPG’nin Suriye’deki kazanımlarını Türkiye’nin “yeni normali” haline getirmek için çalışıyor.

Hülasa

Ne yazık ki, koskoca devleti kendisiyle muhatap ettirmeyi başarmış bir terörist başı ve terör örgütü ile bunların iplerini ellerinde tutan emperyalist kapasitenin şartı net: Suriye’de YPG/SDG özerkliği ve bunlara yeni Suriye rejimi içerisinde alan açmak!

İçeride ve dışarıda süreç bu yol ve istikamette işletilmeye devam edilirse, bu Türkiye’nin “egemenlik haklarını” Suriye bataklığında rehin bırakmak anlamına gelir.

Bu gidişat böyle devam ederse ve müdahale edilmezse; bu “sahte barış” süreci ve Suriye politikaları sadece karşı tarafın zaferine dönüşecek maalesef!