Türk gazeteci Okay Deprem, Belarus’ta tutuklu kaldığı günleri anlattı: ‘Türklüğü aşağıladılar’

VERYANSIN TV

(adsbygoogle = window.adsbygoogle || []).push({});

Rusya’da yaşayan gazeteci Okay Deprem Belarus’ta akıllara durgunluk veren bir gözaltı süreci yaşadı.

Eylül ayında 10 gün kodeste kalan Deprem, ilkel şartlarda hapishanede kaldığını belirterek, “Ortalık korkunç derecede böcek ve de özellikle tahta kurusu kaynıyordu.” dedi.

Türklüğe ve Türkiye’ye yönelik aşağılayıcı söylemlere maruz kaldığını belirten Deprem, olay sonrası Türkiye’nin Belarus’a nota verdiğini söyledi.

(adsbygoogle = window.adsbygoogle || []).push({});

Veryansın Tv’nin soruları ve Okay Deprem’in yanıtları şöyle:

‘KAPIMA SİVİL GÖRÜNÜMLÜ POLİSLER GELDİ’

Okay Bey bildiğimiz gibi nispeten yakın zamanda Belarus’ta (Beyaz Rusya) haksız ve hukuksuz bir ciddi bir gözaltı süreci yaşadığınızı biliyoruz. Tam olarak anlatır mısınız sizi sürecin en başından neye istinaden ve ne şekilde gözaltına aldıklarını?

İlk gün, 8 Eylül’de önceden hiçbir şekilde bir haber vermeksizin ve telefonla dahi aramaksızın kaldığım eve sivil görünümlü 4 polis geldi. Kapıyı yumruklayarak vurduktan ve ben açtıktan sonra izin almaksızın hızla eve içeriye girdiler. Neye geldiklerine dair net ve açıktan hiçbir açıklama yapmaksızın alaycı ifadeler, küçümseyici sözlerde bulundular. Aralarından birisinin, gene müsaadem olmaksızın cep telefonumu kaptığını görünce, buna tepki gösterip telefonumu almaya dönük elimi uzattığım sırada, bir diğeri arkamdan kelepçe taktı. Akabinde dörtlü grup beni son derece orantısız ve adeta vahşice aşağı doğru indirip binanın dışına çıkarmak suretiyle biraz ileride duran sivil bir araca bindirdi.

‘TÜRKLÜĞÜ AŞAĞILAYICI İFADELER KULLANDILAR’

Peki sonrası, oradan nereye doğru gittiniz ve yolda özel bir şey yaşandı mı devamında?

Sonradan 1 Mayıs ilçesi emniyet müdürlüğü öğrendiğim yere doğru gidiyormuşuz. Yarım saate yakın süren yolda üçünün alaycı ifadeleri, küçümseyici sözleri ve küfürlü lafları kesintisiz olarak sürerken, aralarından önde oturan ve sonradan adının “Roman” olduğunu söyleyen biri Türklüğe, Türkiye’ye ve Türklere dönük son derece alaycı, aşağılayıcı ve küçümseyici ifadelerde bulundu.

Tam olarak ne söyledi o Beyaz Rus sivil polis memuru peki?

“Siz Türkler nereden çıktınız, ne işiniz var buralarda, ne yaptığınız ne ettiğiniz belli değil, ben tarihte Türklerin ve Türkiye’nin en ufak ciddi bir başarısını hatırlamıyorum”, vs. vs.. Bunlar hafızamda kesinkes yer edinen ve çok iyi hatırladıklarım… Olay yerine vardığımızda beni aynı şekilde yani ellerimi çözmeden uzunca yürütüp bir binaya sokup oradan da en üst kata çıkardılar. Burada, ilgili grubun lideri, sonradan adını “Gleb Seryegeviç Polyak” olduğunu öğrendiğim bir komiserin odasına girdik ve orada ellerim aynı şekilde bağlı ve ayakta tam üç saat kalacaktım. Oraya götürülme sebebimim bahane olarak kullanılmak amacıyla yazıldığı / yazdırıldığı belli, bireysel ve deyim yerindeyse uydurma bir şikâyet olduğu ortaya çıktı. Tabii ki değil bir mahkeme kararı, savcılık talimatı dahi ortada yoktu.

‘BANA VURMAYA ÇALIŞTI’

Ben söyleyeceklerimi demeye, ifademi vermeye çalıştığım sırada gene aynı alaycı ifadeler, benzer küfürlü sözler ve aşağılayıcı laflarla sözlerim sürekli kesilmeye çalışıldı. Bir ara komiser rolünde gözüken zat, verdiğim yanıtları ve verdiğim tepkilere sinirlenip, o esnada odaya henüz girmiş ve üniformalı bir kadını gerisingeri koridora doğru hızlıca itip kapıyı kapattıktan sonra bana defalarca vurmaya çalıştı. Birkaç dakika sonra ise hiçbir şey olmamış gibi kapıyı açtı ve kapının dibinde beklediği belli olan üniformalı kadın memur hiçbir şey olmamış gibi içeri girip bir iki imza alıp odadan ayrıldı.

Peki Belarus polislerinin uyguladığı bu hukuksuzluk ne zaman ve nasıl sona erdi?

Vakit iş gününü geçmişti. Hiçbir hakları olmamasına rağmen illegal ve gayri meşru olarak pasaport ve telefonuma el koydular. “İki gün sonra sabah saatlerinde gel ve al” dediler. Bu arada bütün bunlar olup biterken koridordan geçen üniformalı polisler dalga geçercesine gülümseyip tuhaf ifadelerde bulunuyorlardı. Beni geri eve bırakmayı reddettiler.  Kaldığım evden apar topar çıktığımız için, cüzdanı bile almaya fırsat vermediklerinden dolayı çok uzun bir mesafe boyunca eve yürüyerek dönmek zorunda kaldım.

Peki sonrasında, yani ertesi günden itibaren süreç nasıl devam etti, önceki günkü hadise ile alakalı olarak bir an evvel somut bir takım adımlar atmaya başladınız mı?

Elbette ve şüphesiz. Öğle saatlerinde, ne yapıp etmem gerektiği konusunda tavsiye ve yönlendirme almak düşüncesiyle yakın zamanda Andrey Leonidoviç Lopatski adlı aktivist tanıdığımın tanıştırdığı Moskova ilçesinin belediye başkan yardımcılarının olan Andrey Valeryeviç Topaz ile buluştum. Bana ilk iş olarak İçişleri Bakanlığı Genel Müdürlüğü’ne gidip orada şikâyet dilekçesi yazmamı tembih etti. Yürüme mesafesindeki binaya gidip kendi el yazımla şikâyet dilekçesi yazdım. Ve dilekçeyi alan Mihail Yüryeviç adlı üniformalı memur, şikâyetimin sonucunu takip edebilmem için ertesi gün sabahtan itibaren aramam için bir telefon numarası verdi bana. Devamında aynı şikâyet dilekçesinin benzerini bir de “Soruşturma Komitesi”nde yazmamı önerdi. Ben de oradan çıkmamım ardından neredeyse yürüme mesafesinde olan kuruma gitmek üzere yola koyuldum.

Tüm bunlar olup biterken, tabiri caiz ise, “iyi polis – kötü polis “ gibi bir senaryo ve ihtimalden şüphelenmediniz mi?.. Malum, özellikle bu gibi ülkelerde sıklıkla başvurulan bir yöntem olarak bilinir bu…

Devamında gelişen olaylara baktığımda ve özellikle de sonuçlardan hareket ettiğimde pekâlâ ve sonuç olarak oldukça mümkün ve gerçekçi görünüyor…

“Soruşturma Komitesi”nde ve ondan sonrasında ne olduğundan bahsedebilir misiniz?

Oraya girer girmez, turnikenin hemen öncesinde beklemek üzere oturduktan tam iki dakika sonra üniformalı genç biri içeri girdi ve “ben sizinle birlikteyim” dedi. Ben ilgili kurumun bir biriminden çıkıp geldiğini düşünsem de, dışarı çıkıp başka bir yere gideceğimizi söyledi ve aynı zamanda orada en temel vatandaşlık ve hukuki hakkım olan dilekçe yazma girişimimi de bloke etti. İki kişi eşliğinde bir araca bindikten sonra yolda bana “Vatandaşlık ve Göç İdaresi”nin merkezi ilçe şubesine gittiğimizi bildirdi.

Oraya vardıktan sonra da, bir önceki günkü göstermelik gerekçeyi mi tekrarladılar bir şekilde yoksa bu sefer bambaşka bir argümanla mı çıktılar karşınıza?

İkincisi oldu. Orada en başında bana özetle, sözüm ona ülkede kaçak, yasadışı kaldığım, illegal bulunduğum, bunun da öncesinde giriş yasağım olduğu iddia edildi. Üstüne üstlük güya bu yasağın hâlihazırda birkaç senedir devam ettiğini ileri sürdüler. Ben de haklı olarak ve hayretler içinde kalarak onlara; birkaç yıldır düzenli olarak Belarus’un resmi televizyon kanallarına en fazla davet edilen, ülkenin devlete ait haber ajanslarının, en popüler ve kitlesel haber portallarının, en bilindik gazete ve medya platformlarının görüşlerine en fazla başvurduğu isim, kendisiyle en çok röportaj yapılan Türk ve Türk kökeni gazeteci olduğum temel gerçeğini hatırlattım. Dahası gene aynı ülkenin, yani Beyaz Rusya’nın dış işleri bakanlığının beni bu seneki başkanlık seçimlerine ısrar etmek suretiyle davet ettiğini, beni önce uzaktan ve sonra yerinde akredite ettiğini, ırak bir yerden tamamen kendi imkânlarımla gidip, gene kendi şahsi bütçemden başkentlerinde birkaç gün kalarak seçimleri Türk basını için takip ettiğimi, bir nevi seçim gözlemciliği yaptığımı da altını çizerek anımsattım. Yine aynı ülkenin uluslar arası bir vakfının aynı dönemde beni Minsk’e davet ederek, insan hakları alanında düzenlenen bir törende üçüncülüğe layık gördüğüne de özel olarak dikkat çektim. Bunlara ilaveten son olarak da, içinde bulunduğumuz sene ülkeye münferit olarak da gittiği mi, 10 gün kadar kaldığımı, bu sözde yasak veya sözüm ona giriş yasağı ile ne sözlü ne yazılı olarak kimsenin de bana bir bildirimde bulunmadığımı ilave ettim. Dolayısıyla ilgili hususta birilerinin yasayı, kanunları ihlal etmişliği var ise bunu yapanın en başta, “yasaklı ve kaçak olduğu iddia edilen” kişiyi her defasında davet ederek ülkenin resmi ve devlete bağlı kurumları ve basın-medya organlarında ağırlayan ve akredite edenlerin bizzat kendisi olduğunu, benden önce onlardan hukuki olarak hesap sorulması lazım geldiğini vurguladım. Herhangi bir ülkede, o devletin resmi en temel kurum ve kuruluşlarının hukuki ve yasal anlamda hareket ve eylemlerinin birbirleriyle kökten çelişme ihtimalinin uzak ara olmadı açık gerçeği de haliyle ortada ve tartışmasız bir gerçek.

Tüm bu gerekçelendirmenizden sonra ilgili organın temsilcilerinin tepkisini merak ediyoruz. Ne dediler ve devamında ne yaptılar?

Benim ifadem karşısında açıkçası diyecek bir şeyleri olmadı ve fiilen dahi olsa söylediklerime katıldıklarını ima ettiler. Gene de ve her şeye rağmen beni sınır dışı etmek, deport etmek istediklerini dile getirdiler. Bendeniz ise deyim yerindeyse bundan memnuniyet duyacağımı, tüm bunlardan, bu saatten sonra orada değil bir gün, bir saat dahi kalmak istemediğimi ilan ettim. Akabinde, gayri meşru ve yasadışı biçimde yanımdaki çantam ile birlikte içindeki tüm özel eşyalara el koydular. Bana sözde sınır dışı işlemlerine dair bir dolu kâğıt okutup sayısız doküman imzalatmak istediler. Hepsini de dikkatle gözden geçirip istisnasız olarak imzaladım. Bu arada benim zaten Rusya’ya 10 gün sonrasına tren biletim olduğunu söyledim. Buna rağmen, beni uçakla yollamak istediklerini, prosedürlerin bunu gerektirdiğini öne sürdüler. Ben de gene buna da haliyle onay vererek, tercihen bugün, o akşam gitmek istediğimi talep ettim. Vakit artık akşama gelmişti ve mesai saati bitti.

Bütün bu işlemler bittikten sonra, sizi sınır dışı etmeden önce eşyalarınızı almanıza izin verdiler mi?

Hayır, maalesef. Zaten baştan beri sergiledikleri hukuk dışılığın, kanun tanımazlığın alası bu aşamadan sonra yaşanmaya başlanacaktı. Beni ilgili kuruma getiren üniformalı iki şahısla dışarı çıkmamız ile birlikte “göz altnda olduğumu” iddia ettiler. Kısa boylu olan gene bana kelepçe takmaya cüret etti ve onların tipik eski gözaltı aracının arkasına bindirilmek suretiyle önce bir karakolun nezarethanesine gittik. Beni oralı bir grup erkek ile kalacağım bir odaya koydular öncelikle. Biz orada akşamın geç saatlerine kadar kalırken, duvarın diğer tarafında kadınların çığlık ve iniltilerini işitiyorduk çok net olarak. Erkek görevliler açıktan gözaltındaki kadınları dövüyorlardı. Sonrasında bizleri alt iç çamaşırlarımız haricinde soyundurmaya kadar götürdüler işi. Bunun ardından vakit artık geceye gelmişti ve ben dâhil tam 7 kişiyi aynı tipte gözaltı aracına sıkışık tıkışık bir vaziyette bindirip yarım saat mesafedeki bir başka yere götürdüler. Vardıktan sonra ilgili aracın kapıları saatler boyunca açılmadı ve orada havasız ve karanlık bir ortamda saatler boyunca bekletildik.

Sizleri o gece yarısı nihai olarak götürdükleri yer tam olarak neresiydi ve tüm bunlar olup biterken, daha doğrusu sizi yeniden gözaltına almadan önce herhangi bir yerle iletişim kurmanız,, başta aileniz ve yakınlarınıza haber verme imkanı, şansı verilmedi mi peki?

Kesinlikle hayır. Telefonum ve pasaportum zaten hatırlayacağınız gibi bir önceki gün, başta bahsettiğim bir ilçenin emniyet müdürlüğünde gasp edilmişti. Ne onlar bana akabinde temin edildi ne de kendileri, başta Türkiye Büyükelçiliği olmak üzere, ailem ve en yakınlarıma nerede olduğum ve hayati tehlikemin bulunmadığına dair haber verme hakkı ve şansını uzak ara tanıdılar. Nihayet gece yarısı saatlerinde ilgili aracın kapılarını zahmet edip açtılar ve bu sefer yeni bir binaya girdik. Beni mevzu bahis gruptan ayırmak suretiyle ufak bir koğuşa koydular. Ertesi sabahtan itibaren, “Geçici Gözaltı İzolasyon Merkezi” olduğunu öğrendiğim o binada beni tam tamına 10 gün tutacaklardı.

Peki size bir gözaltı için oldukça uzun bu süre zarfında bir avukat temin edilmedi mi?

Ne yazık ki hayır!.. Ben başta 9 sonradan 15 kişi ile birlikte tam 10 gün geçirdiğim bu süre zarfında bu tarz olaylarda olmaz olmaz söz konusu mesleklerden herhangi bir kişiyi ne gözümle gördüm ne de duydum. Bu arada değil sadece ben, benim dışımda içeride çok uzun süredir kalmakta olan bir dolu kişi de o ana kadar ne bir avukat, insan hakları savunucusu veya müfettiş yüzü görmüş; ne dışarıdan bir yakını veya akrabasının gidip gelişine izin verilmiş, ne düzenli ve sık olarak avluya çıkartılmışlardı.

Gerçekten de sizin dışınızda orada nerelerden kimler kalıyordu ve onlarla birlikte barınma şartlarınız tam olarak nasıldı? Başınıza açılan bu hadise vesilesiyle Beyaz Rusya’nın standart bir gözaltı merkezinin koşullarını hakikaten de merak etmemek elde değil…

‘ŞARTLAR İLKEL VE İÇLER ACISIYDI’

Benim haricimde Türkmenler, Orta Afrikalılar ve de Kuzey Afrikalı Arap ve Bedeviler vardı. Şartlar tahayyülün ötesinde geri, ilkel ve içler acısıydı. Bir kere sadece 6 kişi için ranzalarda yatacak yer vardı. Geri kalan 10 kişiye yerlerde yatmak kalıyordu. Ben örneğin duvara paralel uzanan ince ahşap bir banka kirli bir matrazı uzatmak suretiyle güç bela yer bulabilmiştim. Koğuşun bir köşesinde üstü tamamen açık bir alaturka tuvalet varken, duş veya benzeri bir şey yoktu. İnsanların yemek yiyecekleri masa da olmadığından dolayı, genelde çoğunluk yerlerde yemeklerini yiyordu. Bana bu arada battaniye dahi kalmamıştı. Ortalık korkunç derecede böcek ve de özellikle tahta kurusu kaynıyordu. Ben dâhil çoğunluk tahta kurularından ötürü geceleri neredeyse hiç uyuyamıyordu. Spot ışıklar da kapatılmadığından ötürü geceleyin çoğu zaman bir dakika uyumak dahi mümkün olamıyordu. Her öğünde mutlak suretiyle buğday, yulaf lapası veriliyordu. Örneğin standart kahvaltı bu ve buna ilaveten 2 dilim ekmek ile bir çaydı topu topu. Kahve hiçbir zaman verilmezken, akşam yemekleri de bu ve buna ilaveten domuz köftesi oluyordu. Elbette kimseye domuz yiyip yemediği de hiçbir zaman hiçbir biçimde sorulmuyordu. Yani bunları yemiyorsanız fiilen ve neredeyse aç kalıyordunuz. Bana o kadar uzunca süre ne herhangi bir havlu, ne bir diş fırçacı veya diş macunu ne de temiz bir iç çamaşırı temin edildi. İçeri girdiğim kıyafetlerle sabah akşamı geçirip öyle de çıktım oradan en sonunda. Öte yandan içeride uğraşılacak, vakit geçirilecek, meşgul olunacak hiçbir şey yoktu. Birkaç ne idüğü belirsiz kitap ile bir tavla ve de dama tahtası vardı yalnızca. Oradaki 10 gün boyunca da avlu gibi bir yere çıkartılmadık.

‘HERKESİ CEZALANDIRIYORLARDI’

Gardiyanların ve ilgili yerdeki diğer görevlilerin siz ve kalan diğer kişilere dönük tavır ve yaklaşımları nasıldı genel olarak?

Olayın öncesinde Belarus’un genel olarak ve en azından ucundan dahi olsa daha kültürlü ve göreli Avrupa-i bir yer olduğunu düşünürdüm daha doğrusu düşünmek isterdim. Oraya düştükten sonra ise, değil sadece ve sürekli olarak kendi aralarında, gözaltındaki hemen herkese aralıksız küfürlü ve ağır argolu hitap edildiğine, seslenildiğine şahit oldum. Ben bunlara çok sert tepki verdim ve bunları orantılı olarak cevaplamaya başladım ancak koğuştaki arkadaşların deyim yerindeyse rica minneti üzerine tempomu düşürmek durumunda kaldım çünkü bir kişinin en ufak bahane ve vesilesi ile herkesi cezalandırma fiili uygulamasının olduğu noktasında beni uyardılar.

Ne gibi cezalandırma yol ve yöntemleri örneğin? Misal, siz oradayken başınıza geldi mi benzer bir olay? Yani toplu cezalandırma gibi?

İçeri girdikten tam bir hafta sonra, herkes olmasa da koğuşun yarısı yıkanmak üzere koridora çağrıldı. Ben, en ufak bir havlum ve iç çamaşırım olmadığını söyleyince ve haklı olarak bunların temin edilmesi gerektiğini dile getirince, bu bahane ile benimle tartışmaya giren yaşı genç gardiyanlar bir anda toplu banyo alma hakkını topluca iptal edip herkesi gerisin geri içeri yolladılar. Sonra da malum ben “suçlu” durumuna düştüm..

‘ŞİDDETE MARUZ KALMIŞLAR’

İçeride kalan diğer kişiler ne kadar süredir oradaydı ve onlar genelde ne tür sebeplerden kaynaklı olarak oraya atılmışlardı?

Rekor, 22 yaşında bir Türkmen gencindeydi. Tam olarak 1 yıldır oradaydı. Avukatsız, mahkemesiz; dış dünya ile bağlantısız, iletişimsiz ve de tam olarak ne zaman çıkacağını bilemeden!.. Geri kalan Türkmenler de aylardır ve tamamen aynı şekilde oradaydılar. Örneğin Nijeryalı bir genç üniversitede halen kayıtlı öğrenci olmasına rağmen, öğrenci vizesini uzatmak için bir nebze geç kaldığı bahanesi ile yaka paça kelepçelenmek suretiyle göz altına alınıp getirilmişti. Somalili bir başka genç de aynı durumdaydı. Yasal olarak çalışmakta olup da, sırf çalıştığı iş yerinin hukuki – ticari problemi ortaya çıktığı için kendisi de günah keçisi ilan edilip göz altına alınıp buraya getirilen bir Türkmen vardı. Gene eften püften sebepler bahane edilerek kapıları dahi kırılmak suretiyle alınıp buraya taşınanlar da vardı. Öte yandan aralarından birisinin fiziksel şiddete maruz kaldığını dahi öğrendim sonlara doğru. Batur adlı orta yaşlı Türkmen birisi vardı. Ben oradayken, “Vatandaşlık ve Göç İdaresi”ne çağrılıp 3-4 ay içerisinde 3. defa fiziksel şiddete maruz kaldığını paylaştı benimle.

En nihayetinde 10 günlük kodes süreci nasıl sona erdi ve oradan nasıl çıkarıldınız?

8. günün sonunda beni aşağı çağırıp bir torba içinde, başta el koydukları kişisel eşyalarımı geçici olarak vererek, telefonumu bulup uçak biletimi almamı söylediler.

Normalde tüm devletler, sınır dışı etmek istediği kişinin yol masraflarını karşılamakla yükümlüdür bilindiği kadarıyla. Kısacası bunu da mı size yıkmak istediler?

Aynen öyle oldu. Fakat telefonum eşyalarım arasında yoktu. Kısa süreliğine dahi olsa kaybolmuştu. Bu arada aşağıda o vesileyle çağrıldığım kabine topallaya topallaya gelen iki kişiyi fark edip onlarla tanıştım. Kuzey Iraklı veya Suriyelilere benziyorlardı. Kısaca ne oldu soruma, “kaza” deseler de, koğuşa dönünce şans eseri aramızdakilerden, onları yakınen tanıyanlar olduğu ortaya çıktı ve Beyaz Rusya askerlerinin onlara otomatik silahlarla ateş ederek onları o şekilde yaraladığını anlattılar bana o akşam. O gün telefonum bulunamayınca bilet almak otomatikman bir sonraki güne kalmış oldu.

Bu arada içeride, dışarıyla bir biçimde de olsa irtibat kurmaya dönük herhangi bir girişiminiz, bir talebiniz olmadı mı?

Olmaz olur mu?!.. Tabii ki oldu. Başka yapılabilecek hiçbir şey olmadığın için, birkaç gün geçtikten sonra her gün her gün oranın idaresine dilekçe yazarak; 1- Bir an evvel tarafıma avukat temin edilmesi. 2- Büyükelçiliğin ilgili yetkilileri ile temas kurma doğal hakkımın sağlanması. 3- Havlu, diş fırçası-macunu, temiz iç çamaşırı gibi en temel ve acil ihtiyaçlarımın derhal karşılanmasını talep etmeye başladım. Bunları her gün her gün dile getirmeme ve tekrarlamama rağmen, dışarı çıkana kadar bunlara değil yazılı, sözlü bir yanıt dahi verilmedi. Çıkışımdan bir önceki gün nihayet, benim orada bulunma vakamdan sorumlu olduğu belirtilen müfettiş “kayıp” telefonumu bulup getirdi ve mobil internet sayesinde online olarak uçak biletimi alabildim. O esnada telefonumda internet olmasa bilet de alamaz ve orada kalmaya devam ederdim herhalde. Buna rağmen o akşam veya geceye bilet alma talebim de reddedilip bir sonraki gün öğlene yakın almak zorunda kaldım ancak ve o geceyi de içeride geçirmek zorunda kaldım. O vesileyle aileme de tam 10 – 11 gün sonra haber verebilmiş oldum o esnada.

Tekrar ve son olarak çıkış şekliniz ve havalimanına götürülüş sürecinize gelelim…

11. günün sabahı erkenden aşağı çağrıldım. Beni havalimanına kadar götürmek üzere görevlendirildiğini söyleyen ve sonradan isminin Maksim Sergeyeviç olduğunu söyleyen kişi, ayağımda plastik siyah terlikler eşliğinde alelacele beni oradan çıkardı. Çıkarken bana orada kaldığıma dair de en ufak bir kâğıt veya belge verilmedi. Sadece bir iki deftere imza attırıldım, o kadar. Çıkar çıkmaz da durduk ve gereksiz yere bana kelepçe taktı adını zikrettiğim kişi. Başta, tam yolumuz üzerinde yer alan daireme uğramak suretiyle, eşyalarımı toparlayıp almama bile karşı çıktı. Ancak ben ısrar edince, büyük bir lütuf yapar havalarında çok kısa süreliğine ikna olur gözüktü. Eve gittiğimizde tesadüfen ev sahibimin içeride olduğunu fark ettik. Bana uzun süredir ulaşamayınca o andan bir iki gün önce eve gelmiş kendisi. M.S. bavul ve çantalarımı toparlayabilmem için dahi önden kelepçelerimi açmadı. Güç bela ve sadece ev sahibinin sayesinde hepsini olmasa da eşyalarımı balık istifi, karman çorman toplamaya çalıştık. Bana topu topu 20 – 25 dakika verdiği için bir dolu kritik eşyamı da o esnada ya unuttum ya da orada bırakmak durumunda kaldım maalesef.

Havalimanına da gene kelepçeli ve ayaklarınızda o terliklerle mi gittiniz devamında?

Evet, tam olarak doğrudur. Ancak havaalanına vardığımda nihayet telefonum dâhil pasaportum ve kişisel eşyalarımı verdi kendisi. İçeriye girdikten sonra orada bir yaşıma daha girdim çünkü geçici gözaltı merkezinde kaldığım net 10 gün için bir de devlet bankasının şubesine ödeme yapmak zorunda bırakıldım. Check-in yaptıktan sonra vedalaşma anında adı geçen kişi bana şu sözleri sarf etti: “Ülkemiz ufak ve yoksul bir ülke, lütfen ülkemize zarar vermeyiniz!..

‘TÜRKİYE NOTA VERDİ’

Türk büyükelçiliği sizin gözaltında olduğunuz süre boyunca bir girişimde bulundu mu? 

Evet. Ben kodesteyken bunu öğrenme şansım olmadı, çıktıktan sonra öğrendim. Dışarı çıkmadan 1-2 gün önce girişimde bulunmuşlar. Elçilik de ilk etapta nerede bulunduğumu bulamamış, Belarus makamları bunu saklamış. Benim yerim tespit edildikten Belarus’a bir nota gönderildiğini öğrendim.

Okay Bey son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Evet tabii. O gün; tam 11 gün banyo yapamamış, saçını yıkayamamış, dişini dahi fırçalayamamış ve üzerinde aynı kıyafetlerle Moskova’ya uçmak suretiyle Rusya’ya geri döndüm. Aradan tam 1 hafta geçtikten sonra Minsk’te kaldığım evin adresine İçişleri Bakanlığı Genel Merkezi’nden bir mektup gönderildiğini öğreniyorum.

Tam olarak ne yazıyordu o mektupta?

Tam da ilgili mektubun gönderildiği yerde kaleme aldığım ve sürecin ilk günü bana karşı uygulanan fiziksel şiddet ve hakaret-aşağılama ile Türklüğü, Türkiye’yi ve Türkleri aşağılama, alaya alıp küçümseme amaçlı sarf edilen sözlere dair şikâyet dilekçeme ilişkin, ”bahsettiğiniz olaya dair açık, objektif kanıtlar, bulgular bulunamamıştır” özet ifadesiyle meselenin açıktan ve dolaysız olarak kapatılmak istendiğini yazılıydı.